Yerel ve Küresel Enflasyonist Baskılar!
Son günlerde yerel gündem TCMB’nin faiz kararına yoğunlaşmışken, küresel piyasalarda artan gıda, emtia ve enerji fiyatları başta olmak üzere enflasyonist baskılar ve Çinli emlak devi Evergrande Group’un yaşadığı likidite krizinin küresel bir krize dönüşme endişesi önemli başlıklar olarak öne çıktı.
23 Eylül TCMB Faiz Kararı
Bilindiği gibi TCMB 23 Eylül’de gerçekleşen Para Politikası Kurul (PPK) toplantısında politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının %19’dan %18’e indirilmesine karar verdi. Her ne kadar toplantı öncesinde TCMB faiz kararında odağın manşet enflasyondan çekirdek enflasyona döneceğini belirtmesiyle politika faizinde indirim yapılacağının güçlü sinyallerini vermiş olsa da piyasalarda beklenti indirim kararının Kasım ayındaki toplantıda açıklanması yönündeydi.
Son açıklanan enflasyonun (Ağustos) %19,25 olduğunu ve 23 Eylül’deki PPK toplantısında açıklanan politika faiz oranının %19 seviyesinden %18 seviyesine çekildiğini biliyoruz. Aşağıdaki cümle ise TCMB’nin faiz indirimi kararını açıkladığı PPK toplantısından bir önceki PPK toplantısının “Faiz Oranlarına İlişkin Basın Duyurusu”ndan alınmıştır.
“Enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana ve orta vadeli yüzde 5 hedefine ulaşıncaya kadar politika faizi, güçlü dezenflasyonist etkiyi muhafaza edecek şekilde, enflasyonun üzerinde bir düzeyde oluşturulmaya devam edilecektir.”
Yalnızca bir toplantıda dahi gerçekleşen bu gibi sert para politikaları değişiklikleri TCMB’nin uygulayacağı para politikaları hakkında piyasalarda derin bir öngörülebilirlik endişesi yaşanmasına neden oluyor.
Yüksek politika faizinin ülke ekonomisinin çarklarının hızla dönmesine engel olduğu aşikar. Faizlerin mutlak suretle düşmesi gerektiği de ülke ekonomisi için önemli bir ihtiyaç.
Ancak manşet enflasyon %19’u aşmışken ekonomi sosyal biliminden uzaklaşarak farklı düşüncelerle ve kısa süreli politikalarla politika faizini aşağı çekmek;
- Eksi reel getiri ile TL’nin diğer gelişmekte olan ekonomilerin para birimlerine karşı rekabetçiliğini kaybetmesine -> dolarizasyona neden oluyor -> enflasyonu artıracak bir etken,
- TL’nin diğer para birimlerine karşı güç kaybetmesine -> ağırlıklı olarak ithalata dayalı bir ekonomiye sahip olmamız (ham madde, ara mal, nihai ürün) nedeniyle -> enflasyonu artıracak bir etken,
- Türkiye’nin kredi temerrüt takas risk priminin (CDS) yükselmesine -> yurtdışından borçlanma maliyetinin artmasına neden oluyor -> enflasyonu artıracak bir diğer etken olarak öne çıkıyor.
Politika faizini aşağı çekmeliyiz fakat bunu kalıcı olarak gerçekleştirmek istiyorsak, acele, geçici yöntemlerle ve kısa yoldan yapmaya çalışmamalıyız. Enflasyonda kalıcı düşüş sağlanmadan politika faizini aşağıya çekmek bir süre sonra politika faizlerini daha da arttırmak zorunda kalacağımızı gösteriyor ki bu da maliyetlerin önümüzdeki dönemde daha da artacağı ve bu kısır döngünün ekonomi sosyal bilimine paralel para politikalarının uygulanacağı döneme dek bir süre daha devam edeceği anlamına geliyor.
Tabi enflasyonun yüksek seyretmesi ve dolar/TL’nin hızlı yükselişi yalnızca yerel para ve mali politikalar sebebiyle değil.
Küresel Enflasyon ve Parasal Sıkılaşma
ABD ekonomisi ısınmayı sürdürürken enflasyon FED’in hedeflediği ortalama %2 seviyesinin hayli üzerinde ve %5,3 seviyesinde bulunuyor. ABD 10 yıl vadeli devlet tahvili getirileri yeniden yükselişte, ABD dolar endeksi (DXY) Mayıs ayından bu yana %5’e yakın artmış durumda ve son 10 ayın en yüksek seviyesinde bulunuyor. ABD enflasyonunun hedeflenen seviyeden uzaklaşmaması amacıyla tahvil alımlarının azaltılması (tapering) adımının yıl bitmeden uygulanmaya başlanabileceği ve politika faiz artışı hususundaki takviminin 2023’ten 2022’ye kaydırılma ihtimallerinin artması küresel dolarizasyonu hızlandırarak özellikle gelişmekte olan ve kırılgan ekonomilerin para birimlerini sıkıntıya sokmaya devam ediyor. Tüm bunların yanında son dönemde kısıtlı arz ve pandemi sonrası hızla artan talep gibi etkenlerle hızla yükselen fosil/yarı fosil kaynak fiyatları küresel enerji fiyatlarının sert bir şekilde yükselmesine neden olurken üretim maliyetlerinin de yükselişine neden oluyor.
Tüm bu yerel ve küresel enflasyonist faktörler bu denli güçlüyken; Rusya (enflasyon oranı %6,7), Brezilya (enflasyon oranı %9,7), Güney Kore (enflasyon oranı %2,6), Macaristan (enflasyon oranı %4,9) ve Şili (enflasyon oranı %4,8) gibi birçok gelişmekte olan ülke parasal sıkılaşma politikalarını uygulayarak faiz artırımına başlamış durumdalar. Gelişmiş ekonomilerden olan Norveç de parasal sıkılaştırma politikası uygulayarak şahinleşen merkez bankaları furyasına katıldı.
Ülkemizde halihazırda yüksek enflasyon problemi sürüyor. Ayrıca enflasyonun yüksek kalma ve daha da yükselme ihtimalini artıran birçok yerel ve küresel faktör bulunurken politika faizlerinin aşağıya çekilmesi kurların yükselmesine sebep olarak en çok ihtiyacımız olan fiyat istikrarını riske sokuyor.
Özetle; politika faizini mutlak şekilde aşağı çekmeliyiz, ama öncelikle manşet enflasyonu ekonomi sosyal bilimine uygun, öngörülebilir politikalarla indirmeliyiz. Aksi takdirde yüksek enflasyon – yüksek kur – yüksek faiz sarmalından çıkmamız zor olacak.